Dünyadaki en özel devrimlerden biri Atatürk devrimidir.
Anadolu hareketi olarak da adlandırılan bu hareket dünyadaki diğer bütün
devrimlerden çok farklı bir sahada gerçekleşmiştir.
Farktan kastım tamamen şudur. Batıdaki devrimlere -mesela
Fransız ya da Bolşevik İhtilaline- bakılırsa bu devrimlerin yapıldığı
bölgelerdeki halk çoktan yapılan devrimi kavramıştı. Yani önce yemeğin tadını
öğrenip sonra pişirmişti. Bizde ise Türk milleti bu yemeklerin tatlarını ilk defa
öğreniyordu.
Tabii burada bahsetmem gereken çok önemli bir şey var ve bu
istismara açık hassas bir konudur. Bu yüzden bu açıklama zorunludur. Yazımın
tamamını bu söylediğimi unutmadan okuyun, zaten fark edeceksiniz. Anadolu
Hareketinin öncüleri başta Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu
konularda emek sarf eden insanlar entelektüel anlamda tartışmaya açık insanlar
değillerdir. Hepsi kendilerini kanıtlamış, yeterli birikime ve tabiri caizse
yüreğe sahip insanlardı. Burada bahsedeceğim entelektüel anlamda geri kalmış
olan halktır.
Yüreği güzel bir Anadolu halkı vardı o dönem. Esirleri at
ile götürüp kendisi yürüyen bir halk… Bu güzel yürek iyiydi hoştu ama bir eksik
vardı. Eğitim, 2. Abdülhamid döneminde yapılan birkaç çalışma haricinde tamamen
İstanbul ve Rum Elinde vardı. Anadolu halkı cehalet elinde kalmıştı.
Dolayısıyla Kant görmemiş Nietzsche’yi tanımamış, Adam Smith’i duymamış, Marx’ı
anlamamış olan milletimiz cehaletin içinde bulmuştu kendini. Demokrasiyi de
kavrayamamıştı apaçık.
Eskiden beri süregelen lidere biat etme geleneği
sürdürülmüştü. Ki zaten Gazi Paşa öncesinde Abdülhamid Han’a bağlı kalmış,
sonrasında İttihatçılara biat etmiş ve devamında Gazi Paşa’ya büyük sevgi
beslemiştir. Demem o ki devleti yöneteni baş üzerinde tutmak ve bir dediğini
iki etmemek geleneği süregelmişti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu halkını baş üstünde tutması onlara söz hakkı vermesi de bekledikleri bir şey değildi. Böylesine gelişmiş
bir kurmay kadrosu, çok çok güzel bir hükümet kurmuştu, evet. Ancak kurumsallaşma
ve kendini yönetme durumunu anlayamamıştı Türk milleti. Kendini büyük birine
bağlama ihtiyacı duyuyordu.
Ve bu vasıflar Atatürk’ten sonra kimsede bulunamamıştı. Ta
ki ben bir liderim dercesine bakışı olan Recep Tayyip Erdoğan çıkana kadar.
Yine başta yaptığım uyarıyı hatırlatarak diyorum ki Anadolu
Hareketi Türk milleti için tepeden düşme olmuştu. Türk milleti demokrasiyi
kavrayamamış, kut inancından kalan yolbaşçılık kavramına rehin düşmüştü. Lakin
milenyum çağı ile bu işler değişmeye başladı. Türk gençliğine z kuşağı ismini
verip nedir dertleri diye soranlar için asıl cevap budur. Biz z kuşağı değil
Türk gençliğiyiz ve milletin iradesinden daha büyüğünü bilmiyoruz, 15 yaşında
istiklalimiz için savaşarak şehit olan atalarımız ise en büyük ilham kaynağımız
ve destekçilerimizdir.
Asıl konuya dönersek garbın çoktan sindirdiği felsefenin,
siyaset biliminin ve sosyolojinin önüne geçmemiz gerektiği gayet tabii Mustafa
Kemal Atatürk tarafından da fark edilmiş ve bunun üzerine çalışmalar
yapılmıştır. Ve bunun için en önemli atağımız Hasan Ali Yücel’in klasikler
dizisi olmuştur.
Samimi düşüncem tamamının okutulması zor olsa da bu diziden
bazı kritik kitapların ilk ve ortaöğretimde okutulması gerektiğidir. Hiç yoksa
kiminle karşı karşıya olduğumuzu biliriz. Godfather filminde Vito Corleone’nin
de dediği gibi “Dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın.”.
Bu klasikler dizisinden birtakım önemli kitapların
okutulması tabii ki yeterli olmayacaktır. Bunun yanında özellikle ilkokullarda
kültürel ögelerimizin ve milli normların çocuklarımıza öğretilmesi gereklidir.
Yani liseye geçen bir çocuk Ortaasya diye bir yerden bahsedildiğinde oranın
aslında Türkistan olduğunu bilmesi gerekir. Ya da Oğuz Kağan’dan beri gelen ve
bütün dünyanın kullandığı onluk sistemini bilmelidir.
Bunlar farazi örnekler olsa da kesinlikle öğretilmesi
gereken bir şey vardır ki günü geldiğinde bekayı koruyacağı gibi hümanizmadan
yıllar önce bunu öğrenmiş ve aşmış olduğumuzu gösteren Ahilik teşkilatı ve
Anadolu Erenleridir.
Ahilik teşkilatının derinlemesine öğrenilmesi düşman
işgalinde bir berberin bile askere dönüşebileceğinin bilinmesini, Anadolu
Erenlerini öğrenmesi ise o dönüşülen askerin insanlığını kaybetmemesini
sağlayacaktır.
Z kuşağı diye seslenilen Türk gençleri eğer bunu okuyorsa
onlara tavsiyem şudur: Çalışmayı bırakmayın, sizi kalıba sokmalarına izin
vermeyin ve milletinizi sevin.
Vatanı sevmek demek Çankaya’yı, Ümitköyü, Beşiktaşı,
Kadıköy’ü sevmek demek değildir sadece. Trafikte sinir küpüne dönüşen otobüs
şoförünü sevmektir, sigara aldığınız kuruyemişçiyi sevmektir, durakta otobüs
bekleyen öğrenciyi sevmektir.
Çünkü bugün olmasa da yarın onlardan başka kimseniz
olmayacaktır.
Son olarak kısa ama değerli söz ile bitireceğim:
Doğruyu konuşmaktan korkmayınız.
-Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk